Apokrif Yudit Kitabı’nda ele alınan bir öyküden bahsedeceğim sizlere. Pek çok esere konu olmuş bu hikâyenin kahramanı dul bir kadın olan Yudit’tir.
Asur kralı Nebukadnezar, Med kralına karşı sürdürdüğü savaş sırasında onu desteklemeyen kavimlere karşı çok sinirlenmişti. Onları cezalandırmak için Holofernes komutanlığında bir ordu görevlendirir.
“Bana boyun eğmelerini söyle, çünkü çok öfkeliyim ve askerlerime hareket emri vermek üzereyim. Askerlerim yeryüzünü kaplayacak ve dünyayı yağma edecek.
Yaralıları ovaları dolduracak, ölüleriyle tıkanan ırmaklar taşacak.
0nları tutsak edip dünyanın bir ucundan öbür ucuna sürükleyeceğim.
Şimdi git. Benim için bölgenin tümünü ele geçirmekle işe başla. Sana boyun eğerlerse onları salıverme, zamanı gelince onları cezalandıracağım.
Ama direnirlerse, onlara hiçbir zaman acıma. Bırak da koruduğum ülkelerde onları kılıçtan geçirsinler ve mallarını yağma etsinler.
Yaşamın hakkı için ve krallığımın yaşayan kudreti hakkı için konuştum. Söylediklerimi gerçekten yapacağım.
Sana gelince, efendinin buyruklarından hiçbirini savsaklama, buyruğuma çabucak tastamam uy.'” (Yudit 2:7-13)
Holofernes ve ordusunun ilerleyişi başlar. Nereden geçerlerse orayı yağmalayıp, masumları katlediyorlardı. Bu ilerleyişe yalnız Yahudalılar direnirler. Betulya kenti kuşatıldığında halk teslim olmak ister. Fakat üç günlük süre isterler. Yudit, bu karara karşı çıkar. İnançlı bir kadın olan Yudit, Tanrı’ya dua eder.
“…Onların küstahlığını gör, Öfkenle onların başı derde girsin. Bu dul kadının bileğine Gereken yüceliği ver.
Sözlerimdeki aldatmaca ile köleyi efendisiyle ve efendiyi de hizmetçisiyle güçsüz bırakayım. Gururları bir kadının eliyle kırılsın.
Senin gücün sayılarla ölçülmez, Kudretin de zorbalarda bulunmaz. Çünkü sen alçakgönüllü olanların Tanrısı, Canı yananların yardımcısı, Güçsüzlerin desteği, Kimsesizlerin sığınağı, Umutsuz olanların kurtarıcısısın.
Babamın Tanrısı, dilerim senden, İsrail’in mirasının Tanrısı, Yerlerin ve göklerin efendisi, Denizleri yaratan, evrenin sultanı, Duama kulak ver.
Bana, insanların aklını çelen bir dil ver ki, seninle olan antlaşmaya karşı, senin olan kutsal yerlere karşı, Siyon Dağı’na karşı, Oğullarının evine karşı Zorbaca tasarıları olanları yaralayıp öldüreyim.
Her ulusa, her oymağa, Senin Tanrı olduğunu, Tüm güçlerin Tanrısı olduğunu göstereyim; İsrail soyunun biricik koruyucusu Durumunda bulunduğunu kanıtlayayım…” (Yudit 9:9-14)
Güzelliği kadar akıllı olan Yudit bir plan yapar. Güzel bir giysi giyinip yanına cariyesini alarak düşman tarafına yönelir. Tabi Asurlu askerler onu durdururlar ve Holofernes’in huzuruna götürürler. Yudit, kaçtığını ve kentle birlikte yok olmamak için buraya geldiğini söyler. Holofernes, Yudit’in güzelliğine vurulur ve onun özgürce dolaşmasına izin verir. Birkaç gün sonra Yudit’i özel bir ziyafet için çağırır. Çok fazla içerek sarhoş olur ve sızar. Holofernes’in uşaklarının dışarıda olmasını fırsat bilen Yudit, kendi cariyesini de dışarı gönderir ve dua ederek Holofernes’in kılıcı ile kafasını iki darbede keser. Yudit dışarı çıkar ve kelleyi cariyesine verir. Cariyesi kellesini heybeye koyar. Özgürce dolaşma hakkı olduğu için rahatça düşman karargahından geçerek Betulya kapısına geri dönerler. Komutanlarının kafasını kesilmiş halde bulan askerler, Betulya kuşatmasına son verirler.
Bu öyküyü ele alan sanatçılara baktığımızda, kimi Yudit’i, Holofernes’in başını keserken kimi ise kesik başı tutarken göstermiştir. Çadırın içinde yaşanan bu öyküde kimi zaman cariye sahnede yer almazken Caravaggio ve Artemisia GENTILESCHI gibi sanatçıların örneklerinde cariye de resmedilmiştir.
Bazı sanatçılar, çadır içinde geçen bu sahnenin dışında, Yudit çadırdan çıkarken, Holofernes’in başını heybeye yerleştirirken, kesik başın Betulya kapısında halka gösterilmesini ve askerlerin Holofernes’in ölü gövdesini bulma sahnesini konu edinmiştir.