“Bir empresyonist için doğrudan doğayı resmetmek, onu gördüğü gibi çizmek değil, yarattığı hisleri canlandırmaktır.” Paul Cézanne
Empresyonizm nedir? Empresyonizm diğer adı ile İzlenimcilik 19. yüzyılın ikinci yarısında Fransa’da ortaya çıkan bir sanat akımıdır. Realistler her şeyi olduğu gibi kaydediyorken 1826 yılında fotoğrafın ortaya çıkışı ile aynı görevi bu sefer fotoğraf makinesi de üstlenmiştir. Yani resmin görev edindiği nesneleri, yüzleri kaydetme görevini artık fotoğraf da yerine getirebiliyordu. Fotoğraf siyah beyaz olduğu için resim hala avantajlıydı. Fotoğrafın ortaya çıkışı ile resmin ölümü konusu ortaya çıkmıştır.
Fotoğraftan dolayı ‘resmin ölümü’ konusu, resmin fotoğraf bulunmadan önce yüklendiği görevle ilişkilidir: doğanın, yüzlerin, nesnelerin, gördüklerimizin gerçeğe uygun kaydı ile (S. Sontag, Fotoğraf Üzerine, 156).
İzlenimcilerin ortaya çıkması ile modern sanatın serüveni başlamıştır. Modern sanat ile resim artık konusunu aşmaktadır.
“(…) çünkü doğası gereği fotoğraf, bir resmin yapabileceği gibi konusunu aşamaz. Bir fotoğraf modernist resmin bir bakıma en büyük amacı olan görselin üzerine çıkamaz”(S. Sontag, Fotoğraf Üzerine, 108).
Empresyonizm ortaya çıkmadan önce dönemin sanat anlayışında genellikle portreler, natürmortlar, dini ve tarihsel konuları içeren resimler yapılıyordu. Koyu tonların hâkim olduğu ve temkinli fırça darbeleri ile atölyede resmedilen eserler üretiliyordu. İzlenimciler ise bütün bu alışılan üsluptan kopmaya niyetliydi. Empresyonistler portre ve natürmortların yerine geniş manzaraları ve açık hava sahnelerini resmetmeyi tercih ettiler. Önemli kişilerin portrelerinden çok gündelik hayattaki figürleri resmettiler. En Plein Air (açık havada) resim yapmayı savundular. Şövale, boya ve tuvallerini atölyenin dışına çıkararak günışığında resimler yaptılar. 1841 yılında John G. Rand tarafından tüpte saklanabilen ve rahatlıkla taşınabilen boyaların icadı da bu ressamların açık havada rahatlıkla resim yapmasına imkân sağladı. Işığın, hareketin ve atmosferin anlık izlenimini tuvale aktarmak istedikleri için hızlı çalışıyorlardı.
19.yüzyıl Fransa’sında sanat eserlerinin sergilendiği başlıca mekanlardan biri Salon de Paris’ti. Burada düzenlenen sergilerde bazı izlenimciler yer alabilmiş olsa da çoğu ressam bu sergilerden reddedildi. 1863 yılında III. Napolyon Salon de Paris’ten reddedilenler için Salon des Refusées (Reddedilenler Salonu) adında bir sergi salonu açtı. Ancak bu da ressamlar için kendilerini hor görülmüş hissetmelerine engel olmadı. Nadar’ın Capucines Bulvarı’ndaki atölyesinde 1874 yılında izlenimcilerin açtığı bağımsız sergi oldukça büyük sansasyon yarattı. Sergiye yalnızca izlenimciler değil, farklı ressamlar da katıldı. Sergide yer alan 114 yapıt arasında izlenimci ressamların eserleri eleştirmenler tarafından alaya alındı. Louis Leroy Le Charivari’de yayımlanan “İzlenimcilerin Sergisi” başlıklı yazısında Monet’nin İzlenim resmini kastederek bu ressamlarla dalga geçmek amacı ile onlara “izlenimciler” demesi ve bu kelimeyi sanatçıların benimsenmesi ile bu ressamlara izlenimciler denilmiştir.
“Ah! Zor bir gün oldu (…) Capucines Bulvarı’ndaki birinci sergiye gitme riskine girdim (…) İzlenim. Doğan güneş. İzlenim; bundan emindim. Bende de bir izlenim uyandırdığı için “bunun içinde bir izlenim olmalı (…) ve ne özgür ne serbest bir üslup” diyordum kendi kendime! Taslak halinde boyanmış bir kâğıt bile, bu deniz manzarasından çok daha bitmiştir!
Empresyonist sanatçılar arasında Claude Monet, Berthe Morisot, Pierre-Auguste Renoir, Camille Pissarro, Mary Stevenson Cassatt, Edgar Degas, Henry de Toulouse-Lautrec gibi isimler yer almaktadır.
19. yüzyılın önemli akımı olan Empresyonizm ’in temel özellikleri;
-Renklerin değil, ışık değerlerinin önemli olmasıdır. Çünkü empresyonist ressamlar ışık ile çalışırlar. Açık havada yaptıkları resimlerde güneş ışığının yansımalarına göre nesneleri, figürleri boyamışlardır.
-Optik bir nesnelliğe dayanan doğa gözlemi yaparak eserlerini gerçeklikten uzaklaşmadan resmetmişlerdir.
-Doğada gözlemlenen temel ayrımlar; çizgi yokluğu, siyah rengin yokluğu, nesnelerin kalıcı bir renginin olmayışı gibi unsurlara dikkat etmişlerdir. Siyah renk ressamların paletinde yer almamıştır. Resmettikleri nesneleri bazen tekrar tekrar ele almışlardır ve her birinde resmedilen nesne aynı olsa bile ışık farkından dolayı farklı renkler ortaya çıkmıştır.
İzlenimciler güneş ışığı ile çalıştıkları için hızlı çalışma yapmak zorundaydı çünkü güneş ışığını kaybettiklerinde işlerini bırakıp ertesi gün aynı saatlerde devam etmeleri gerekiyordu. Keskin bir doğa gözlemi yapıyorlardı. Doğada çizgi olmadığı için çizgiden kaçınmışlardır. Tuval üzerine yaptıkları fırça darbelerini virgül biçiminde uygulamışlardır.
Empresyonist ressamların bir başka özelliği ise aynı nesneleri defalarca resmetmeleridir. Monet’nin Nilüferleri, St. Lazare Garı resimleri, Saman Yığınları; Degas’ın Balerinleri, At Yarışları; Renoir’in Yıkananları; Sisley’in Moret Kilisesi bunlara örnek verilebilir.