Kariye, Türkiye’nin önemli kültürel miraslarından biridir. Kilise olarak yapılan, fetihle birlikte camiye çevrilen ve Cumhuriyet devrinde müze olarak kullanılmasına karar verilen bu yapı pek çok turistin dikkatini çeken bir yapı olmuştur. Kariye’nin 21.08.2020 tarihinde Resmi Gazete’de Cumhurbaşkanı kararı ile camiye dönüştürülüp ibadete açılacağını öğrendik. Ayasofya’nın ardından bu yapının da camiye dönüştürülmesi gerekli miydi tartışılır. Sanat tarihi açısından büyük bir öneme sahip olan bu 6. yüzyıl yapısının tarihine ve mimarisine göz atalım.
Bugün Kariye olarak adlandırdığımız yapı ilk olarak Khora Manastırı’nın içinde yer alan bir kiliseydi. Manastırın içinde yer alan yemekhane, keşiş hücreleri, kütüphane ve atölye yapılarının kullanılmadıkları için zamanla yok olduğu görülse de kilise yapısı Osmanlı İmparatorluğu’nun fethinden sonra camiye dönüştürülerek kullanılmasından ötürü günümüze kadar gelmeyi başarmıştır. Khora “taşra”, “şehir dışı” anlamlarına gelmektedir. Khora Manastırı, Konstantin surlarının dışında yer almasından ötürü bu adı aldığı düşünülmektedir. İsa’ya adanan bu kilise yapısı ilk olarak 536 yılında İmparator Justinianos tarafından, 4. yüzyıla ait bir şapelin kalıntıları üzerine inşa ettirilmiştir. Yapı 557 yılında yıkılmıştır. Günümüze ulaşan yapı 14. yüzyıla tarihlenmektedir. Son yapı Bizans İmparatoru II. Andronikos ve saray ve hazine görevlisi olan Theodoros Metokhites tarafından yaptırılmıştır.
Kariye kilisesi, 3 ana bölümden oluşmaktadır. Bunlar Naos, İç Narteks ve Dış Nartekstir. Ayrıca yapının batı cephesine mezar şapelleri için ek şapel yani Parekklesion eklenmiştir. Bu yapıda da olduğu gibi dış narteks ve iç narteks olmak üzere iki bölümden veya tek bir narteksten oluşan yapılar karşımıza çıkmaktadır. Parekklesion, şapel kelimesinin Yunancasıdır. Kilisenin hemen yanına inşa edilen Parekklesionlar, bu yapıda da olduğu gibi kilise ile bağlantılı olabilmektedir.Apsis, yapının doğu ucunda yer almaktadır ve yarım daire formuna sahiptir. Apsisin önünde naos bulunmaktadır. Bu bölüm halka açık ibadet bölümüdür. Apsis ve naos arasında yer alan bema/koro bölümü din adamlarına ait olan kilisenin en kutsal bölümüdür.
Fetihle birlikte ilk ele geçirilen yapılardan biri Khora Manastırı olmuştur. Bir süre boş kalan yapı, daha sonra Sadrazam Atik Paşa tarafından camiye dönüştürülmüştür. 1546 tarihli İstanbul Vakıfları Tahrir Defteri’nde “Cami-i Kenise” olarak adlandırıldığı görülmektedir. Ayrıca Kahriye Camii ya da Ka’riye Camii olarak da adlandırıldığı görülmektedir. Yapının güneybatı köşesine 16. Yüzyılda minare eklenmiştir. Harim bölümüne mermer bir mihrap ile ahşap bir minber yapılmıştır.
Yapının günümüze ulaşana kadar pek çok onarım ve bakımdan geçtiği bilinmektedir. Cumhuriyet döneminde de pek çok onarımdan geçmiştir. Yapının ilk bilimsel restorasyon çalışmalarından biri 1945-46 yılları arasında Cahide Tamer tarafından yapılmıştır. 1947 yılında Amerikan Bizans Enstitüsü ve Dumbarton Oaks yapıda restorasyon çalışmalarına başlamıştır. Bu çalışmalarda freskler ve mozaikler üzerindeki sıvalar temizlenmiştir ve restore edilmiştir.
Ayrıca Kariye Camii’nde yer alan Freskler ve Mozaikler ile ilgili yazımı okumak isterseniz aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz: